Phases of Thought

Phases of Thought
Phases of Thought

1 Kasım 2010 Pazartesi

Yalnızlaşan İnsan: Ritüellerin Toplumsal ve Bireysel İşlevi Üzerine

Evde televizyon izlerken duyduğum, menşei ilim irfan ülkesi ABD olan kitaplarda okuduğum benim işe girene kadar fazla hissetmediğim günümüz sosyo-ekonomik koşulların doğurduğu yeni bir problem alanı: kent hayatında insanın yalnızlaşması...

Bu konu ile
kavramsal olarak tanışmam ve üzerinde kafa yormam, lisans eğitimimde okuduğum dersler kadar teorik gelen ve içselleştiremediğim bir sürecin parçasıydı. İş yerim ise teorik bilgilerin uygulamalı olarak gözlemlenebildiği ilk laboratuvarım oldu.

İş yerimdeki ilk Ramazan Bayramı arefesi. Ofiste insanlar bayramda ne yapacaklarını konuşuyorlar. Benim de beklediğim yönde çoğu "iş insanı" bayramı tatil olarak algılamakta beis görmemekte. Rezervasyonlar önceden yapılmış, tatil planları hazır. Bir plan beni şaşırtıyor. Evde tek başına kalacağını belirten biri oluyor. İşi şakayla karışık muhabbete döküyorum. Bayramda gelenin gidenin de olmaz, kapını çalar elini öpmeye gelirim diye geyik yapıyorum. Cevap da aynı yönde oluyor. Bayramda ailem tatilde güneyde olacak ben evde tek olacağım.

Bayramların tatil olarak algılandığı bugünlerde bayram namazındaki telkinlerden yola çıkarak toplumsal yardımlaşma ve iletişimin odağı olduğu vurgusu yapılan bu olguların ilk defa ne demek olduğunu anlıyorum. Aslında tüm bu geleneksel uygulamaların insan hayatından çok da uzak temeli olan, zamanın gerisinde kalmış uygulamalar olmadığını görüyorum.

Tüm bu tarihsel birikimin özenle süzerek bizlere ulaştırdığı ve çoğu zaman köktenci bakış açısıyla reddedilen ve yerden yere vurulan diğer cenahta ise tamamiyle kutsanan ve varlığı amacının üstünde tutulan bu uygulamalar sosyal bir varlık olan insanın ihtiyaçlarından başka hiçbir şeye seslenmekten öteye geçmiyor. İstediğimiz kadar geleneksel ya da dinsel ritüellere olduğundan farklı yaklaşalım, gelenekçi ya da yenilikçi, gerçek şu ki bu uygulamalara devam etmediğimiz sürece bayramları evde tek başımıza geçirmek kaçınılmaz sonumuz olacaktır.

İnsan, gittikçe zorlaşan sosyo-ekonomik koşulların pençesinde varlığını sürdürmeye çalışıyor. İş yerlerinde daralan ruhlar, her ufak fırsatta kendilerine yaşadıklarını hissetme fırsatı arayışı içindeler. Sayılı olan "özgürlük anları" yıllık olarak önceden planlanır olmuş. Yaşam spontanlığını yitirmiş vaziyette ve zamanın kısıtlı olduğu bu düzende çevremizdeki insanlara "ayırmak istediğimiz" zamanımız gün geçtikçe azalıyor. Bireyler ise en büyük yanılgıyı bu zamanı karşısındaki kişiler için ayırdıklarını sanarak yaşıyorlar. Ne yazık ki yakınlarımız ile geçirmediğimiz her zaman bizlere gün geçtikçe artarak hissetiğimiz yalnızlığımız olarak geri dönüyor.

Genç bireyler, ailelerin uygulamalarını terk ederek kendileri için en büyük kötülüğü yapıyorlar. Ben de bu davranışı sergileyen bir birey olmakla birlikte bu durumun tercihe bağlı olmadığını da biliyorum. Kendi doğasında sosyal davranışlar artık bu yönde şekilleniyor, körlüğü ortadan kaldırmak, zor da olsa sosyal ilişkilerimizin sağlıklı işlemesi adına zinciri kırmak ise bireylerin kendisine düşüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder