Phases of Thought

Phases of Thought
Phases of Thought

3 Kasım 2010 Çarşamba

Tanrı Adaletsizliği

Takdir edersiniz ki erkek güzelliğinden anlamam. Kimin fiziksel olarak yakışıklı kimin çirkin olduğunu bilemem. Daha çok kadın güzelliği ve çeşitli uzuvları üzerinde uzmanlaştım. Bundan bir kaç sene önce kadınların “Allah boş zamanında yaratmış” dediği bir arkadaşım oldu. Bu arkadaş üzerindeki ilgiden dolayı yüksek bir egoya sahipti. Birlikte olduğu her kadını her zaman başka bir kadın için terk etti. Kimler yoktu ki bu kadınlar arasında. Şairler, balerinler, opera sanatçıları, senaryo yazarları, şirket ceoları... Hepsi de dişleri tırnaklarıyla inşa ettikleri yaşamlarını güzel bir figür uğruna imha ettiler.

Bir insanı tanımak istiyorsan onunla rakı sofrasına oturmalısın derler. Bu şiş egolu arkadaş da arada sırada masamıza teşrif ederdi. Yaptığı skorlardan, harcadığı kadınlardan bahsederdi. Herşeyi görsellikten ibaret sayan bu arsız en güzel muhabbetlerin döndüğü sofra raconunun içine ederdi. Halbuki bizler o anlattığı kadınları ikiyle çarpmış, yetmemiş karesini hatta ve hatta küp kökünü almıştık.

Alın size inancınızı sorgulamak için bir neden daha. Tanrı neden bazılarını boş zamanlarında yaratmış; neden diğerleri seri üretim kurbanı olmuş? Tanrı neden adaletsiz? Eğer dünya bir sınav yeriyse neden bütün şartlar eşitken (ceteris paribus) kazanan belli. Bugün sırf güzel doğduğu için insanlar aç kalmaktan kurtuluyor. Önündeki bütün kapılar bir bir açılıyor. Herşey bir yana tornada çıkanlar bunun farkına neden varamıyor?

Bir elin beş parmağı neden birbirinden farklı? Serçe parmağın suçu ne? Diğer dört parmak serçe parmağı “olmeca” ile marine ettikten sonra ırzına geçiyor. Kitleler de ağızlarını köpürterek ve kendilerinden geçerek bu seramoniyi alkışlıyor. Kızlarımız baştan aşağı çekinik genlere sahip bir insana yok yere “kıvanç” duyuyor. Biz realistler “saatleri ayarlama enstitüsü” nü okuyup moderniteyi sorgularken diğerleri “saat” leri omuzlarında taşıyor.

Madem Ahmet Hamdi Tanpınar’ a selam çaktık; yazımızı da ondan bir alıntıyla bitirelim:
“Realist olmak hiç de hakikati olduğu gibi görmek değildir. Belki onunla en faydalı şekilde münasebetimizi tayin etmektir. Hakikati görmüssün ne çıkar? Kendi başına hiçbir manası ve kıymeti olmayan bir yığın hüküm vermekten başka neye yarar? Hakikati oldugu gibi görmek...
Yani bozguncu olmak.”

Bir realist olarak toplumun ve tüm dünyanın bu faydacı ve görselliğe tapan yawşaklığından tiksiniyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder