Phases of Thought

Phases of Thought
Phases of Thought

20 Aralık 2010 Pazartesi

Benim Nostaljim

80’lerin ortasında doğduk, 90’larda çocuktuk. Bir milenyumun bitişini gördük. İletişim Çağı’nda bulduk birden kendimizi. Geçmişe özlem duymaya başlanacak yaşlara geldik sonunda. Nostaljiyle tanıştık. Herkesin özlemi faklı tabi. Bende özlemeye başladım artık.

 Bir Demet Tiyatro’nun yayına başladığı yılları, Süper Baba’nın finalini heyecanlı heyecanlı beklediğimiz zamanları özlerim. Dizilerin hikayeleri basitti. Bölümlüktü olaylar o zaman.

Mesut Yılmaz az konuşur çok susardı. O suskunluğu özlerim. Mesut Yılmaz’ı sevmem babamdan ötürü.

Anadolu Liselerine Giriş Sınavı vardı. 8 yaşında dershane yollarında oluşumu özlerim.

Ortası delik gazetelerin zamanıydı. O boşluklarda ne olabileğini uydurduğum zamanları özlerim.

Koskaca ilde 1 tane olan internet kafeden e-mail adresi alabilmek için 1 saatimizi ayırabilirdik, bekleyebilirdik ekran başında 56k interneti. IRC, MIRC ve ICQ’yu özlerim.

Tsubasa’nın günlerce süren maçlarına okul çıkışında yetişilebilirsek şanslıydık. Annemiz babamız eve gelip ders çalış diyene kadar gerginlikle tv seyrederdik. Biraz büyüyünce de Ayça Şen telefon şakaları yapardı. Telefonları açanlar uzun uzun konuşabilirdi. Çünkü telefona cevap veren evdeydi, musaitti çoğunlukla. Ev telefonundan rahat rahat konuşabildiğim zamanları özlerim.

Arkadaşlarla dersane çıkışları buluşulurdu. Haftasonları buluşmak için okulda sözleşilirdi. Herkes tam saatinde gelirdi. Herkesin bir bekleme toleransı vardı. Benimki yarım saatti mesela, buluşma saatinden 15 dakika önce gider, en fazla 15 dakika sonrada ayrılırdım unutulduğumu kabullenmeden. Arkadaşlarımı özlerim, beni unutmayan, sadece Facebook’tan takip etmeyen.

Nostalji çekici bir kadındır. Onu tanırız, tıpkı üniversitede herkesin arzuladığı kız gibi. Kimsenin gerçekten kıza doğru bir hamle niyeti yoktur aslında. Çoğunluk sadece seyretmeyi sever. Bir kısım sadece arzulamayı sever. Geçmişi arzularız. Zamanla yaptığımız hataları yapmamışızdır çünkü geçmişin masallarında. Geçen ay daha onu kırmamışızdır. Geçen sene onu terketmemişizdir. 5 yıl önce ise onu daha tanımamışızdır bile.

Nostalji kötü kadındır, fahişedir. Şimdiki zamanın koynundaki huzursuzluğumuzu fırsat bilir. Tavlamaya çalışır bizi. Günahsızlık sunar, gününe ihanet etmeni ister. En cezbedici yanı ise asla ulaşılamayacak olmasıdır.

Nostalji annen gibidir. Bugünün seni terkettiğinde ordadır, bilirsin. Geleceğin yok zannettiğinde geçmişin ordadır hep. İhtiyacın olduğunda sana aile sıcağını sunar tekrar.

Nostalji, ihtiyacımız olduğunda şekillendirdiğimiz ilacımızdır, yuttuğumuzu hatırlayınca tesir gösteren.

Ah, Minel Aşk!

Yer sarsılıyor ve toprak birbirinden ayrışıyor. Yalnızlığa gömülmüş insan kendisine ayrılmış bir tutam kaya parçasıyla boşlukta salınıyor. Sonra, toprağını eşeleyerek taptığını sandığı başka bir toprakla birleşmeye çalışıyor soyutlanmak için yanlızlığından. Toplum hastalıklı. Son zamanlarda eli kolu bağlanmış insan adeta büyüyemiyor. Yaşlı başlı çocuklar etrafımızda kol geziyor. Kendini bile çözememiş, kendine inancı olmayan insan bir başkasında arıyor umudunu. Her birliktelik çoğaltmanın aksine gittikçe eksiltiyor insanı.

Çevremde gencecik insanlar evleniyor. Daha kendini bile tanıyamayan bu insanlar "ruh ikizleri"yle hayatlarını birleştiriyor. Gökten düşen elmaların hepsi tükendiğinde "biz birbirimizi tanıyamamışız" diyerek soylu ve mükemmel birlikteliklerini sonlandırıyorlar. Olan tabiki de ortada kalan çocuklara oluyor. Zaten ölüm döşeğindeki toplum son altın vuruşunu kendi kendine yapıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi topraklarından lanetlenen proje insanlar çevrelerindeki iyi insanlara zehirlerini akıtmaya çalışıyor. Büyük yıkım başlıyor.

İstatistiği severim ama midemi bulandıranlarla pek ilgilenmem. Ancak, evliliklerin yüzde kaçının temel ihtiyaçları gidermek üzerine kurulduğunu az çok tahmin edebiliriz. Bütüne yakın bu oran artık geçerliliğini yitiriyor. Zira, modernite insanı yalnızlaştırıp tektipleştiriyor. Belki de bunun tek olumlu tarafı evlilik üzerine. Kimsenin yemeğimizi yapmasına muhtaç değiliz. Artık internet sayesinde annelerimizden daha güzel pilavlar yapıyoruz. Yüz yılın icadı mikro dalga fırınlarımız var. Önümüze sıcak yemeği onlar koyuyor. Çamaşırlarımızı köyümüzün deresinde değil çamaşır makinelerinde yıkıyoruz. Hepimiz bulaşık makinesine tapıyoruz. Gün aşırı düğmesine basıp ibadetimizi gerçekleştiriyoruz. En önemlisi de artık küçük evliliklerimizi temizlikçi kadınlarla yapıyoruz. Sabah aşkımızı temizlik malzemeleriyle içeri alıyor; hiç dırdırını çekmeden akşam kapı dışarı ediyoruz.

İşte size modernizmin birbirine uzak ancak birliktelik konusunda etkileşen iki ucu. Bir uçurumda ancak kırklı yaşlarında kendisini tamamlayabileceğine inanılan ham insan evlilik üzerine yaptığı hatalarla toplumu baltalıyor. Diğerinde ise edindiğimiz yenilikler artık bizi büyük hatalar yapmaktan kurtarıyor. Kendini arayan insan artık daha fazla okuyup, üretip, düşünüyor ve ayakları kendi yanlızlık kayalıklarına daha güçlü tutunuyor.

Unutmadan! Evliliklerin çoğu yasal olarak sevişebilmek için yapılıyor. Yalnızlaşan insan cinsel ihtiyaçlarını gidermekte zorlanıyor. Ancak, bu sorun için asırlık bir çözüm mevcut. Bizim tariflerimiz öyle kilo ile litre ile değil. Bardakla kaşıkla: çözüm elinize bir dirsek mesafesi kadar yakın.

Not: Yazım sitemizin isim babası yazarımız Oblomov'un doğum günü hediyesidir. Daha nice serbest düşüncelere!

19 Aralık 2010 Pazar

Aylaklığa Övgü'den


"Entellektüellerin yapacağı işi, amaçları bu entellektüellere -tehlikeli değilse bile- saçma görünebilen hükümetler ya da zenginler emreder ve ücretlerini de yine onlar öder. Ne var ki, kinizm bu entellektüellerin vicdanlarını duruma uydurabilmelerini sağlar. Gerçi iktidar sahiplerinin her bakımdan hayranlık duyulacak cinsten bir uğraş istediği zamanlar olduğu da doğrudur; bu uğraş türleri içinde en önemlisi bilim, ikincisi de, Amerika'da, kamu mimarisidir. Ama bir adamın eğitimi sadece kitap sınırları içinde kalmışsa -ki çoğunlukla böyle olmaktadır- o adam yirmi iki yaşına geldiğinde, epeyce bilgili olduğu halde, bilgisini kendince önemli bir yolda uygulayamadığını görür. Bilim adamları Batı'da bile kinik değillerdir, zira bunlar akıl, zeka ve bilgilerinin en değerli yanlarını toplumun tam onayı ile uygulayabilmektedir; ne var ki, onlar bu anlamda, modern entellektüeller arasında olağanüstü denecek kadar talihli sayılırlar.
Eğer tanı doğruysa, modern kinizm sadece vaaz vermekle ya da gençlerin önüne, bu gençlerin vaizleriyle hocalarının fersude kör inançlar deposu içinden seçtikleri daha iyi ülküler koymakla sağaltılamaz. Sağaltım, ancak entellektüellerin yaratıcı dürtülerini cisimlendirecek bir meslek bulabilmeleriyle gerçekleşecektir."