Phases of Thought

Phases of Thought
Phases of Thought

11 Kasım 2010 Perşembe

Stockholm Sendromu Aşıkları

"Aga boşver çalışmak iyidir; hayatı düzene giriyor insanın."
"Çalış abi çalış evde oturunca geç yatıp erken kalkıyorsun, yemek yeme düzenin bozuluyor."
"Evde oturmaktan psikolojisi bozuluyor insanın."
Ve nice mesnetsiz iddialar kulağıma çalınıyor. Algıda seçici değilmişim demek ki bunca zamandır. Çalışmaya başladığımdan beri hayatıma getirdikleri ve hayatımdan götürdükleri ile fazla ilgilenmiyordum. Daha çok adaptasyon evresinin yarattığı şok halimdeydim diyebilirim. Ancak yavaş yavaş durumu tartmaya başlıyorum ve bu "düzen" aşkı içindeki stockholm sendromu aşıklarına acıyla bakıyorum.

Hayatlarına istedikleri gibi yön veremeyip neyi, niçin, nasıl, ne zaman yapacağını bilemeyenler. Siz kafasına vurulmadıkça ne yöne gideceğine karar veremeyenler. Çalışmak sizin için biçilmiş kaftan. Çünkü otorite size ne yapcağınızı nasıl yaşayacağınızı dolaylı yoldan öğretiyor, din gibi ahlak gibi doğrudan hedef göstermeksizin ebenize atlayarak gösteriyor kendi bildiği doğru yolu.

Tek tema yeterli tüm bunlar için: İşlerin yetişmesi.

Hayatın yetişecek olan işler üzerine kuruluyor. Sabah işe geliyorsun akşam düzene göre evine dönüyorsun; ne zaman iş biterse.
Yemekler de düzene göre işliyor; 12.30 - 13.30 arasını dilediğince yemeğe harca ama dinlenmek, kahve içmek ya da hava almak da bu düzenin içinde o yüzden yemeğini 15 dakika içinde hızlıca yutup diğerlerine de bu düzende vakit ayırmalısın.
Oturma düzeni de fena değil hani evde düzensiz olan. Günde minimum, brüt 10 saat kabaca da 8 buçuk saat oturuyorsun aynı ekrana bakarak; T.V. gibi kumanda elinde o beğenmediğin kadın programlarını zaplayarak stres atmana bile fırsat yok, aynı boktan hücrelerin olduğu excel dosyasında "sanat eserleri" yaratmak zorundasın. Bu düzendeki en büyük hobin düzenli olarak saçma haberlerin yer aldığı gazete sayfalarını ziyaret etmek oluyor.
Psikolojim de çok feci düzene ayak uydurdu. Ben insanları, insanlar beni sikebilmenin türlü bin türlü yolunu deniyorlar. Çok sağlıklı ilişki yumaklarımız var; sanal alemde yüz yüze gelmeden, telefon ve mail aracılığıyla düzenli düzüşüyoruz. Maillerde bazen alta ben geçiyorum bazen de üste çıkıp horse-riding takılıyorum.
Uyku düzeni de baya başarılı, imanı sikilen insan gördüğü her noktada uyuyor, yaşam faaliyetlerini devam ettirebilmek için düzenli yaşamın büyük bir lütfu olan erken uyumayı tercih ediyorum.

Ah sizi gidi düzen meraklıları. Bok var düzen düzen diye yanıp tutuşuyorsunuz. Bizim millet göt meraklısı. Düzen istiyorum diye bağırsanız Taksim Meydanı'nda talipliniz çok olurdu. Niye kulaktan kulağa zehrinizi bana yayıyorsunuz.

Evet düzen bana da yaradı, arada kabızlık çeken ben artık sabahları stresten, çay ve kahve içmekten gayet rahat isalimsi sıçabiliyorum. İş yerimin düzeni gül açtırmasada rahatlatıyor.

8 Kasım 2010 Pazartesi

No Country for "Andons"

Körelttiğim faşizan duygularım kabarıyor.

Ben, insanlara olan saygımı, duruşumu ve düşüncelerimi hümanizmin kollarına bırakmışken onlar beni bundan vazgeçmeye zorluyorlar.

Koskoca birgün, tamamı kafasını çalıştırması gereken birinin kafasını çalıştıramaması ve histeri nöbetleri geçirmesi sebebiyle onun yapması gereken iş yolunda gitsin diye tarafımdan yapılması ve takip edilmesi ile geçti. İşe yeni giren ben, genç ve tecrübesiz olan ben, panik yapması gereken ben iken nedir bu duruma sebebiyet veren şey. En ilkel yargım demem yersiz olacak zira bu sıfatı addetmeden önce baya düşünüp tarttım; benden önce var olan ve doğası gereği kullandığı aletin uzmanı olması, bilgisini refleks haline getirmesi gereken biri hala ezberin dışına çıkıldığında ne yapacağım diye elleri titreyerek bana bakıyorsa kusura bakmasın ama "andon" olarak anılmayı hak ediyordur. Olayı kişiselleştirdiğimi veya sinirlendiğim için bunları yazdığımı sanmak ise tamamiyle yanılgı yaratacaktır, tarafıma danışılmasını ve bu olay karşısında kafamı kullanarak ortalamanın dışında kalan bu basit sorunu sakince göğüs kontrolü akabinde ayak içi ile önündekine pas çıkarmamı sağlayan mühendislik temel bilgi, beceri, görgü ve önsezilerim bu durumun tespiti olarak "andon"luk kavramını uygun bulmuştur.


Şimdi soruyorum, fezaya çıkılmayacak bir problemde ya kendini zorlamıyorsan ya da üstüne kalacak ilk kalan ihalede dünya yıkılıyormuşçasına feryat figan ediyorsan kusura bakma ama sen bulunduğun yeri hak etmiyorsun demektir. Sen yapacağın iş için benden icazet alacaksan, yapılacak yanlışların için sorumlu arıyor, bir problem olursa diye yanına ortak arıyorsan herhalde bir ara müdürün olmayı düşünmem gerek ve emin ol ki müdürün olduğum takdirde bu kadar nazik olmayacağımdır.

Bugün gösterdiğim yumuşak karınlılık tamamiyle iş ahlakı ile o anki işin sorumluluğu bende olmamasına karşı yarın ortaya çıkacak sonuç bana da dokunacağı üzere işlerin yolunda gitmesi adına yapılmış fedakarlığı içermektedir. Bugün histeri nöbetleri geçiren "alt insan", bilinçaltının derinliklerinde neler yaşıyorsun bilemiyorum ama cinsiyetin gereği benden daha komplike düşünce yapısına sahip olduğunu ve dolayısıyla zihninin, çıkarları doğrultusunda bedenine bu yönde hükmedebileceğine ben bile inanamıyorum. Gayet düz mantıkla söyleyebilirim ki bugün sen acz içindeydin ve "yapamıyorum, nolur yardım et" derken gözümün önünde kıvranıyordun.

Yine körelttiğim düşüncelerim bilendiler ve fırından sıcak sıcak çıktılar. O zaman fırını soğutmamak lazım...