Phases of Thought

Phases of Thought
Phases of Thought

9 Ekim 2011 Pazar

P.O.V

Köşeye sıkışmış hissettiğim anlardan birindeyim. Cipralex 10 mg da olmasa zihnim pili biten kumanda gibi tutukluk yapacak, sinyaller kesikli gelip gidiyor. Değişik anlarda yazmak üzere tuttuğum notlardan birine sığınma ihtiyacı duydum. Zihni mastürbasyona ihtiyacım var kısacası. Yağmur da başlamış dışarıda. Tam da benim havalarım. Uzun zaman sonra silkelenelim, pasımızı atalım.

Yaşam algımız ve yaşama bakış açımız, bunlardan mütevellit şekillenen hayatımız temel olarak aile (kendilerine benzer bireyler yetiştirmekle yükümlü en küçük insani birim), eğitim (aslında okul adı altındaki resmi beyin yıkama merkezleri) ve sosyal çevre (kendinden başkasını ötekileştiren faşizan toplama kampları) üçgeninde yapılanmaktadır. Felsefi açıdan insan zihni deneyciler tarafından "tabula rasa" olarak boş bir levha gibi nitelendirilmekle birlikte, bu boş levha bu üçgende levhanın esas sahibine telif hakkı ödenmeden yaz boz tahtasına dönüştürülür. Bireyin, zihninin üzerinde kalan boşlukları doldurmak için çok ufak bir inisiyatif kullanma yetisi vardır. Bu bağlamda birey ne kadar deneyimleyerek öğrenmeyi ve hayatını şekillendirmeyi denese de çabası inşası tamamlanan bir binanın duvarlarını boyamaktan öteye geçmeyen bir çalışma olarak kalacaktır.

Hayatı deneyimlemek, cesur olmak ve öğrendiklerinden "ben"i yaratmak, (aslında eskisini üzerine yeni fonksiyonlar tanımladığımız için mimari açıdan "ben"in renövasyonu da diyebiliriz) kişinin bulunduğu noktadan hareket etmesini veya statükoyu bozacak şekilde bakış açısını değiştirmesini gerektirmektedir. Bulunduğu yeni noktadan baktığında o güne kadar alışageldikleri karşısında bireyin şok yaşayacağı bakidir. Filmlerdeki köyden kente gelen genç kız tiplemesi aslında bu durumun vücuda gelmiş en belirgin halidir. O güne kadar gördükleri ve beyninin yorumladıkları ile o günden sonraki dünyası tamamiyle farklıdır. Değiştirdiği bakış açısı zamanla öğrenmesine sebep olur ama film boyunca onun köylülüğü hep suratına vurulacaktır.

Bakış açısını değiştirmek kişinin kendisini değil ardından gelecekleri etkiler. Kişi, bakış açısını değiştirene dek "olmuştur". "Tabula rasa" bekaretini çoktan yitirmiş, bireyin vurduğu fırça darbeleri koyu tonlara gölge düşürmekten öteye geçememektedir. Bakış açısı değiştirildiğinde algı organlarıyla yakalanıp beyin tarafından anlamlandırılan yeni realiteler ile beynin geçmişten beri üretegeldiği fikir, duygu ve inançlar arasında kişi paradoksa düşer. Kişi, algıladıklarına bağlı yeni zihin mahsülleri  ile zihnine katman katman yazılanlar arasında bocalamaktadır. Kendi eylemlerini denetlemesi ve değiştirmesi hiç de kolay değildir. Bunu başarsa dahi filmlerdeki kentliliği öğrenmiş ama içine sindirememiş köylü kızlığını üzerinde taşıyacaktır. Dolayısıyla tutum ve davranışlarda değişimin doğal olarak gözlemlenebilmesi kendinden sonraki kuşaklara sarkabilecektir.

Statükoyu bozmak en zorudur. Çünkü birey bulunduğu sıkıcı ama güvenli limandan asla ayrılmak istemez. Velev ki zoru başarıp demir aldıysa da, engin denizlerde yol aldıkça, her yeni liman karşısında ayrıldığı limanı hatırlayacak ve onunla kıyaslama yapacaktır. Ne de olsa liman dedikleri sadece onun o güne kadar yaşadığı değil midir?