Phases of Thought

Phases of Thought
Phases of Thought

4 Kasım 2010 Perşembe

Sıçmak...

Birçok insan evi dışında umumi yerlere sıçamaz. Dübürleri bağlanır. Ben ise o her yere sıçabilen şanslı azınlıktanım. Delik gördüğüm yere bırakırım. Yaşım epey ilerledi. Nereyi koklasam burnuma bok ve toprak kokusu geliyor. Bir ayağım çukurda. Yaş ilerleyince biyolojik saat mükemmel çalışır. Mesela benim konsolosluk saatim sabahlarıdır. Eğer evden erken çıkmak zorunda kalırsam başka yerde konsolosluğa uğruyorum. Bu tuvalet hikayelerimden yalnızca biri.

Bilenler bilir okulumuzun en üst katı kodamanlara ayrılmıştır. Güzel parkeler, mükemmel manzara, sofistike ortam ve daha niceleri. Bu kattaki tuvalet her gün çamaşır suyu, klorak ve yüzey temizleyicileri ile temizlenir. Yetmez tuvaleti temizleyen amca tuvalet fayansını baştan aşağıya kütür kütür yalar. Ancak, o tuvaletin kapısı ne hikmetse her zaman kilitlidir.

Diğer katlardaki tuvaletler berbat durumdadır. Okul yönetimi amonyak kokusunun zihinleri açtığını düşünerek bu tuvaletleri temizletmezler. Böylece amonyağı bütün benliğiyle içine çeken üretken bedenler daha çok çalşır ve bilime büyük katkı sağlarlar.

Bugün yine en üst kata çıktım ve kapıyı yokladım. Yine kilitliydi. Anahtarı istemek için o kattaki kantine gittim. Yoldan geçenlere o anahtarı vermeyecekleri için hamili kart yakınımı kullanmak zorunda kaldım: " Ben filanca hocanın öğrencisiyim ve sıçmam gerekiyor. Anahtarı alabilir miyim?". Sorgusuz sualsiz anahtarı aldım. Dış kapıyı açtım ve içerden kapıyı tekrar kilitledim. Sonrasında erkekler tarafının kapısından girip sürecin "input" fazına ilk adımımı attım.

Sürecin kara kutu aşamasında dış kapı açıldı demek ki aciz bünyem kapıyı tam olarak kilitleyememişti. Sonrasında anahtar içeriden alındı ve iki kez kilit sesi geldi. Süreç devam ettiği için müdahale edemedim. Dışarı çıktığımda dış kapı açıktı kilitlenmemişti. Ancak, anahtar bıraktığım yerde değildi. İşinin ehli bir tuvalet bekçisi anahtara el koymuştu.

Kolidora çıkınca başka bir bekçiyle karşılaştım. Benim nasıl olup da o banka kasası gibi korunan tuvalete girebildiğimi sorguladı. Ben de hemen hamili kartımı kullandım. Devletin içinde devletten çok devletçi vardır işte. Anne, babalarımızdan ve harçlarımızdan alınan paralar en üst kattaki tuvaletleri püri pak eder ; ancak herkes o kapıyı açamaz.

Bunları ona söylemedim tabi çünkü anlayamazdı. Sonrasından neden aşağı kattaki tuvalete sıçmadığımı sordu. Ben de bu katın daha temiz olduğunu söyledim. Amca pisliğin içerisinde yaşamaya alıştığı için aşağı katın daha temiz olduğunu söyledi. Ben de ilk golümü attım: " Bu tuvaleti müze olarak kullanıyorsunuz heralde! "

Sonrasında kantine geri döndüm ve bir çay siparişi verdim. Kadın beni tanıdı ve anahtarın nerede olduğunu sordu. Ben de usta ellerin bir anda anahtarı aldığını ve ortadan kaybolduğunu söyledim. Büyük ihtimalle anahtarı alan sizin elemanınızdı dedim. Kadın da eğer anahtar kaybolursa bu senin mesuliyetin dedi. Bu nasıl bir zihniyetti? Neydi bu anahtarın kutsallığı? Ben de tarihin tozlu sayfalarına geçecek olan o sözü söyledim:

"Eğer anahtar çalınırsa mesuliyetini seve seve üzerime alırım. Ancak, nasıl bir zihniyet bir tuvalet anahtarını iç etmek ister onu anlayabilmiş değilim. O yüzden merak etmeyin anahtar en kısa zamanda elinizde olacak."

Büyük bir sessizlik oldu. Kadın bir an titredi ve ellerinden kayan çay çilekeş bedenini yaktı. Tarih uzun süredir böyle bir ana tanık olmamıştı. Biraz önce masalarında sakin sakin oturan profesörler sandalyelerinden fırlayıp beni omuzlarının üzerine aldılar. Sanki yıllardır bu seramoniyi bekliyor gibiydiler. Sanki yeni bir güneş doğuyor, yer çatırdıyor ve yeryüzünün bütün pislikleri bu delikten içeri akıyordu.

Beni alt-orta kesime ayar verme anabilim dalı fahri doktora ünvanıyla ödüllendirmek istediler. Mağrur ve onurlu bir edayla ödülü reddettim. Çünkü, bundan böyle eğitim hayatım "master"-basyondan ileriye gidemeyecekti. Kararlıydım. Boynu bükük ama soylu bir edayla mekanı terk ettim. Arkamda bıraktığım yalvarışları hala duyarak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder