Phases of Thought

Phases of Thought
Phases of Thought

19 Ağustos 2010 Perşembe

Pazar sabahı


Sabah 10.15...

23 yıldır oturduğum evimin salonunda sayısız kez tekrarlanan anlardan biri yine. Yazdan kalma güneşin binanın ön cephesinden yükselmesi ile pazar sabahında ılık ışıkların perdenin arasından uzanır vaziyette oturan bendenizin gözlerine iliştiği sahne. Bu sahne ki sayısız defa yaşanmışlığın vermiş olduğu algısal birkimi çağrıştıracak güçte. Tüm çağrışan öğeler ise birbirinden farklı, tıpkı holivut filmlerindeki esas oğlanın her gözünü açıp kapayışında farklı bir enstantanenin bize aktarılması gibi...hepsi farklı sırada zihnimde canlanıyor bir ara batman ve robin geliyor gözümün önüne yerde yatarak izlerken, bir sonrakinde rahmetli babamın cızırtılı radyosundan izmir alsancak stadından naklen yayınlanan altay karşıyaka maçını takip edişi aklıma geliyor arkada annem kahvaltı sofrası ile meşgül olurken, hemen ardından daha uyku mahmurluğu ile anneme tembihleyip zorla beni kaldırdığı sabahın köründeki tsubasanın maçları gözümün önünde beliriyor. bir ara ise sabah kuşağında izlediğim western ve karamurat serilerindeki silah patlamalarını ve kılıç çarpışmalarını duyuyorum. Sahne hep aynı olaylar farklı ama yaşattıkları his sahneyle mukabil, aynı, sebepsiz bir huzur, mutluluk, rahatlık veya adı her ne ise.

Bu sabah da bu dekorların oluşturduğu sahnede buldum yine kendimi. Gözlerim ışığı tenim ise güneşin sıcaklığını yakalar yakalamaz anlamsız bir tebessüm oluştu yüzümde içimden “evet o anlardan biri” diyerek ve içinde bulundugum sahneye muteakip o çok sevdiğim hissyatı beklemeye başladım. Hatta sahnedeki öğeler bile benzerlik göstermiyor değildi annem yine arkada kahvaltı sofrası ile uğraşıyor bense sabah mahmurluğunu henüz atmış her zamanki gibi yarı uzanır vaziyette bekliyordum bir tek televizyondan artık ümidimi kesmiştim kapalı olan ekranından kendi yansımamı görebiliyordum. Bir süre sonra yüzümde oluşan tebessümün kaybolmaya başladığımı fark ettim çağrılarıma rağmen beklediğim o his bir türlü gelmiyordu. Aslında pek de şaşırmadım bu duruma uzun zamandır geçmişteki düşüncelerinden beklentilerinden kopmuş biri olarak yaşadığım arayış beni çok da mutlu, huzurlu, rahat biri olmaktan çıkarmıştı ama zamanın değiştirdiği düşünce ve beklentilerimin yanı sıra bende kaybolan belki de değişen diğer bir parçamın olduğunu bugün farkettim, algılarım. o tanımlanamaz hissi veren algılarım da ya kaybolmuş ya da değişmişti. Garibime gitti, bu sahnede hangi dekor hangi olay olursa olsun hep aynı hissi yaşayabilen ben bugün onun da eksikliğini hissettim. Herhalde günlük meşgaleler olabilirdi yarın sabah tekrar erken kalkmak veya haftalık tez görüşmem için bilgisayar başında bir şeylerle uğraşmak zorunda olmak. Sonra yok canım dedim vakti zamanında anlamsız edebiyat kalıplarını eyyübilerin memluklerin tarihini 1s1 2s2 2p6 3s2 ... gibi elektron dizilişlerini ezberlemekle uğraşan ben o sahneye çıktığım zaman mutlaka o hissi yaşardım.


* Photo by Yaşar K. Canpolat

Sabah zihnimde beliren bu soru işaretini ortadan kaldırabilir miydim, neydi değişen şey bilmiyordum. sonra traş olmak için kadıköye kadar yürüyerek gitmeye karar verdim. Hem güneşin sıcaklığını biraz da ensemde hissedersem belki bir iki kıpırdanma olabilir dedim. Eve dönünce yemek yedikten sonra henüz yapmam gereken işlerle uğraşmaya başlamadan kafamda oluşan bu soru işaretinin sebebinin şimdilik ne olabileceğini tüm düşündüklerimi ve algılarımın bana hissettirdiklerini zamanın benim gibi balık hafızalı birinin zihninden sabun köpüğü misali uçup götürmesine fırsat vermeden paylaşmak istedim. Galiba uzun süredir beni rahatsız eden ne değişen düşüncelerim ne beklentilerim ne de bugün farkettiğim algılarımdı. Belki de hepsinin sonucuydu bozulan veya değişen...

Bu yazdıklarımı zahmet edip okuyan herkesin “ağız tadı”nın hep eskisi gibi kalması dileğiyle.

1 yorum: